AFFETMEK 'Patetes Torbası Taşımaktan' İYİDİR - BERNA EMİROĞLU

Goethe “Hiç kimse affettiği zaman olduğu kadar yükselemez” der.
Yaşanan bütün acılara, sıkıntılara, hayal kırıklıklarına ve ihanetlere rağmen affetmek.
Samimi, kalbimizin derinliklerinden gelen bütün duygularımızla beraber ağzımızdan dökülen iki kelimelik basit bir cümle: Özür dilerim ya da seni affettim diyebilmek.
Bu iki kelimeyi kanat yapıp, huzur bulutlarında gökyüzüne çıkmak ve aşağılarda kendine, topluma ve olaylara bakmak. Affedemeyen huzursuz ve mutsuz kalpleri görmek ve bir kere daha fark etmek affetmenin kıymetini.
Bağışlamadan sonra kalbinizde kin, kırgınlık ve kızgınlıktan zerrenin kalmaması demek affetmek.
Tamamen haklı olduğun bir konuda bile, hatanın insana mahsus olduğunu bilip karşındakini sevgi, şefkat ve hoşgörü ile bakabilmek.

Yapılan tıbbi araştırmlara göre strese, öfkeye tepki veren kişilerin, normal kişilere göre kalp hastalığı riskinin üç kat, kalp krizi riskinin de beş kat daha fazla olduğu saptanmıştır.
Birini affetmemenin vücuda verdiği zararları;
- Kartizal hormon seviyesinde yükselme,
- Nörolojik bozukluklar,
- Hafıza kaybı riski,
- Enfeksiyonlara yol açan proteinlerde artış,
şeklinde sıralanıyor.

İnsanların bir olayı ya da kişiyi affetmemesi o insan üzerinde psikolojik baskı oluşturuyor. Öfkelenmek en başta kişinin ruh halini olumsuz yönde etkileyen ve buna paralel olarak sağlığını bozan bir durum.

Bağışlamak ise kişiye zor gelse de “öfkenin getirdiği” tüm olımsuzlukları ortadan kaldıran, kişnin ruhen ve fiziken sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olan güzel bir davranış şekli ve üstün bir ahlak özelliğidir.

Affetmek demek, nefret ettiğimiz kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğumuz anlamına gelmez. O kişiyi ya da olayı olduğu gibi kabüllenmek, ilişkiyi aynen sürdürmek, onu kucaklamak, verdiği zararları aynen telafi etmek anlamına gelmez. Zihnimizde yaşadıklarımızı silmek de değildir. Asıl duygusal anlamda unutmaktır. Önce yaşamış olduğumuz şeyi kabul edip, bunun ayrılmaz parçası olan olay kişi ya da kendimizi “o anı değiştirmenin mümkün olmadığını bilerek” o anı bağışlamaktır.

Size bu konuda İkbal Gürpınar’ın anlattığı bir örnek olayı veriyorum:
“Öğretmen ödev olarak her öğrencini plastik bir torbada 5’er kg patates getirmesini ister. Öğrenciler bu işten bir şey anlamadıkları halde sabah sıralarının üzerinde patates torbaları ile öğretmenlerini beklerler. Öğretmen, torbadaki patatesleri boşalttırdıktan sonra öğrencilerine şunu söyler;
- Şimdi, bugüne kadar affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını patatesin üzerine yazıp, torbanın içine koyun!
Öğrenciler denileni aynen yapar. Kiminin torbasında birkaç, kimininkinde de çok sayıda patates olur. Öğretmen;
-Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız, evinizde, yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, yolda her yerde yanınızda olacak.
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez öğrenciler hemen şikayete başlarlar:
-Hocam bu kadar ağır torbayı her yere taşımak zor. Hem sıkıldık, hem yorulduk.
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu yanıtı verir:
-Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz.”

Kendimizi özgür kılmak, beynimizdeki kelepçelerden, ruhumuzdaki ağır yüklerden kurtulmak istiyorsak kendimize bir iyilik yapıp “affetmeyi öğrenmemiz” gerekiyor.

Affetmeyi ve affedilmeyi umarak, gereksiz yere hamallığını yaptığınız patates çuvallarını bırakmanız dileği ve ümidiyle…

Hiç yorum yok:

EN ÇOK OKUNANLAR