İNSANLARA RAĞMEN İNSANLAR İÇİN BİR ŞEYLER YAPMALI MI? – MÜMİN SEKMAN


Genç ve idealist okurlardan bazen mail geliyor: “Kitabınızı okudum ve çok beğendiğim, hayatımda çok büyük değişimler oldu. Birçok arkadaşım sizden habersiz yaşıyor, kendini geliştirme tekniklerini bilmiyorlar. Lütfen okulumuza gelip konuşur musunuz?”

İdealizm ile realizmin iç çatışmasını yaşadığım anlar bunlar. Her defasında tek tek açıklamak yerine, konuyla ilgili bir makale yazmak daha doğru olabilir.

Eminim sizler de bu çatışmanın farklı örneklerini yaşıyorsunuzdur. Bu tür durumlarda kendi kendinize sorarsınız; “İnsanlara rağmen insanlar için iyi bir şeyler yapmalı mı?”

Kendisi için hiçbir şey yapmaya niyetli olmayan insanlar için bir şey yapmaya gerek var mı? “Kendine yardım” etmeye niyeti olmayan insanlara yardım etmek, idealizm midir yoksa emek israfı mıdır?

Eğer bu insanlara iyi niyetli bir şekilde bakarsak, “yapmıyorlar çünkü bilmiyorlar” diye düşünürüz. Oysa, yeterince tecrübe kazandıktan sonra, “yapmıyorlar çünkü yapmak istemiyorlar” noktasına varırız.

Yolun başındayken, “yapmıyorlar çünkü bilmiyorlar” noktasındaydım. Çünkü Türkiyede sadece 25 kendini geliştirme kitabı vardı. İnsanlar bilmedikleri bir şeyi isteyemezdi. İstemedikleri şeyi öğrenemezdi. Öğrenmedikleri şeyi uygulayamazdı.

Sürekli şöyle düşünüyordum:
“İnsanlar yanlış kararlar alıyorlar, çünkü doğru ve etkili karar alma yöntemlerini anlatan kitapları okuyamıyorlar. Çünkü bu kitaplar Türkçede yok!”
“İnsanlar derslerde başarısız oluyorlar, çünkü öğrenmeyi öğrenme üzerine geliştirmiş teknikleri anlatan kitapları bulamıyorlar.”
“İnsanlar iletişim becerilerini bilmiyorlar çünkü bu konudaki fikirleri okuma şansları yok.”

Bu düşüncelerle hukuk diplomamı kenara atıp, kişisel gelişim tekniklerini yaygınlaştırmak için çalışmaya başladım. Onlarca şehir ve ilçede seminer verdim. Kitaplar yazdım. Uzun süre birinci sınıf bir idealist gibi yaşadım. Ev kiramı ödeyemiyordum ama günlerim evdenden çok farklı şehirlerde konferanslarda geçiyordu.

Zamanla kendini geliştirme türünde kitapların sayısı 2500’e ulaştı. İnternetin ortaya çıkmasıyla, her türlü bilgi erişilebilir hale geldi. Kendini geliştirme ve sosyal başarı bilgisine ulaşmakta fırsat eşitliği sağlanmış oldu.

Peki insanların ne kadarı bu fırsatı kullandı? Çok azı! İşte benim dramım burada başlıyor. Sokrates de insanların bilinçlendirilirse, değişip gelişeceklerine inanıyordu. Oysa karşınıza alın bir sigara tiryakisini ve sigaranın zararları hakkında “bilinçlendirin.” Çoğu ne mi yapacaktır? Dışarı çıkıp bir sigara daha içecek, kaygısı arttığından daha da derine çekecektir! Hepsi demiyorum ama çoğu sigarayı bırakmayacaktır. Üzgünüm ama Sokrates ve franszı aydınlanmacıları önemli oranda yanılıyordu! Davranışsal ekonomi biliminin defalarca kanıtladığı gibi, insanların asıl sorunu “bilinçlenme” değildir. İnsanların çoğu, çoğunlukla doğrusunu bilir ama yanlışını yapmaya devam ederler.

Somonlu brokolinin çok “besleyici” olduğunu, hamburgerin ise “kilo aldırdığını” bilen şişman birinin, sürekli hamburger yemeye devam etmesine ne demeli? Aynı şekilde insanların çoğu ilginç ama çöp fikirlere, yararlı bilgilerden daha fazla değer verir. Sistematik olarak hatalı karar veren insanlar, “doğru karar verme teknikleri” üzerine bilgilendirici kitap ve makaleler okumak yerine, interneti ünlülerin sevgililerini araştırmak için kullanır. Herkes böyle yapmıyor ama çoğunluk böyle yapmaya devam ediyor.

Bu dünyada bazı insanlar gelişmek için değil, geride durmak, hatta gelişenleri de engellemek için yaşar. Bu insanlar zamanını, zekasını ve emeğini boşa harcarlar. Bu sanıldığı gibi “bilinçsizlik” sonucu değildir, gayet bilinçli bir karardır. Bu tutumları hataları değil tercihleridir. Düşüncesizlikten doğan gafletleri değil, kasıtlı kararlarıdır.

Güçlü bir örnek üzerinden her şeyi anlatayım. Google yılbaşı geldiğinde “yılın en çok aranan” kelimelerini yayınlar. Orada hiçbir zaman “başarı taktikleri”, “başarı öyküleri”, “kendini geliştirme metotları”, “verimli ders çalışma yöntemleri” gibi faydalı kelimeleri görebilir misiniz? Elbette hayır.
Google’ın arama istatistikleri, bir toplumun kültürel odak noktasını net olarak gösterir. O toplumun neyi önemsediği kadar, neye karşı sistematik olarak kayıtsız kaldığını da gösterir.

Türk insanının, “kendini geliştirmek”, “işini iyi yapmak” ve “mesleğinde başarılı olmak” konusuyla ilgisini merak ettiniz mi? Google’ın “hangi kelime kaç adet aranıyor” paneline girip, tek tek ölçtüm.
Halkımızın kariyer konusunda neye ne kadar önem verdiğini, anahtar kelimelerin arama sıklığından anlayabilirsiniz. 24 Aralık 2017 itibariyle sonuçlar şöyleydi.
1.      “Para” kelimesinin aylık arama sıklığı: 450,000 adet.
2.      “İş” kelimesinin aylık arama sıklığı: 201,000 adet.
3.      “Eğitim” kelimesinin aylık arama sıklığı: 27,100 adet
4.      “Kişisel Gelişim” kelimesinin aylık arama sıklığı: 22,200 adet
5.      “Başarı” kelimesinin aylık arama sıklığı: 18.000 adet.
6.      “Başarı duası” kelimesinin aylık arama sıklığı 9,900 adet.
7.      “Başarı hikayeleri” kelimesinin aylık arama sıklığı: 8,100 adet
8.      “Azmin zaferi” kelimesinin aylık arama sıklığı 320 adet!
9.      “Başarı kitapları” kelimesinin aylık arama sıklığı 260 adet!
10.  “Başarı taktikleri” kelimesinin aylık arama sıklığı 30 adet!

Gelelim Türk insanın çok aradığı, çok sevdiği ve çok ilgilendiği konulara. Beyin enerjisini odakladığı konular bunlar:
1.      “Oyunlar” kelimesinin aylık arama arama sıklığı 6,120.000 adet.
2.      “Galatasaray” kelimesinin aylık aranma sıklığı 4,090,000 adet
3.      “Fenerbahçe” kelimesinin aylık aranma sıklığı 3,350,000 adet.
4.      “Araba oyunları” kelimesinin aylık aranma sıklığı 3.350.000 adet.
5.      “Dizi izle” kelimesinin aylık aranma sıklığı 2.740.000 adet.
6.      “Nefis yemek tarifleri” kelimesinin aylık aranma sıklığı 823.000 adet.
7.      “Aleyna Tilki” kelimesinin aylık aranma sıklığı 823, 000 adet.
8.      “Recep İvedik 5 izle” kelimesinin aylık arama sıklığı 550,000 adet.
9.      “Şeyma Subaşı” kelimesinin aylık aranma sıklığı 301, 000 adet.
10.  “Kurtlar Vadisi” kelimesinin aylık aranma sıklığı 301,000 adet.

Bu sonuçları görünce, gerçekten kızıyorum. Zamanını, zekasını ve enerjisini yukarıdaki boş şeylere harcamakta hiçbir sakınca görmeyen, buna karşın başarı üzerine sistematik bir ders vermeye kalkıştığınıza gözlerini devirerek dinleyen insanlar için, neden bir şey yapmak zorundayız ki? Bırakın aptalca tutumlarının ve saçma seçimlerinin sonuçlarını hayatlarında yaşasınlar! Onları kendilerinden korumaya gerçekten gerek var mı? Bu kadar merhametli olmak, marazi (hastalıklı) bir tutum değil mi?

Mantıklı her fikri “sıkıcı” bulan bu insanları kazanmak için, onların dikkatlerini çekmek adına “soytarılaşmaya” ne gerek var? Her insan başarıya dair inançlarının sonuçlarını kendi hayatında yaşar. Bırakalım bu insanlar da “hata yapma haklarını” kullansınlar!

Birkaç yıl önce bir karar aldım: Başarıyla hiçbir ilgisi olmayan insanlarla, benim de ilgim yok artık. Tembel tavuklara uçma dersleri vermenin anlamı yok. Onlara harcayacağınız zaman, kartalların eğitiminden çalınmıştır. Başarı merkezli yaşayan insanları hayatımın merkezine koydum. “Başarmak için doğanların yazarı” kelimesinin, ruhumun karşılığı olduğunu düşünüyorum.

Başarı bilgisine ulaşmakta fırsat eşitliği sağlamaya tüm ruhumla inanıyorum. Tüm tamanımı buna harcıyor, kitaplarımı bunun için yazıyorum. Yoksul ve eğitimsiz ailenin çocuğu olarak doğsa da, kendini eğiten ve geliştiren gençleri tüm gücümle destekliyorum.

Buna karşın kendini geliştirmekle en uzak bir ilgisi olmayan, hatta “kişisel gelişim” kavramından nefret eden insanları kazanmak için bir şeyler yapmayı başka arkadaşlara devrediyorum. Ben kasıtlı olarak en geride kalanların değil, kararlı bir şekilde en önde gidenlerin mentorü olmak istiyorum. Beni bu insanlar heyecanlandırıyor. Bu insanlarla gerçek bir fark yarattığımı görüyorum.

Sınırsız kaynaklarım yok. Bu hayatı 1 milyon yıl yaşamayacağım. Elimdeki zamanı, bilgiyi ve enerjiyi “herkese ve her kesime” değil, başarı merkezli yaşayan insanlara harcamalıyım. Buna verimli idealizm diyorum.

“Kör idealizm” doğru bir şeyi yapmaktan aldığı güçle, akıllı ve verimli davranma gereği duymaz. Verimli idealizm ise, sürdürülebilir ve hak edilmiş sonuçların peşindedir.

En baştaki konuya dönecek olursak, beni okuluna davet eden genç arkadaşım! Senin birinci işin kendini geliştirmektir. Arka sıradakileri geliştirme düşüncesini unut ve sen kendi en iyi versiyonuna yoğunlaş. O insanları kazanmaya çalıştıkça hız kaybedecek, hayallerinden de geri kalacaksın. Nasıl ki herkesin boyu, zekası, ayak numarası aynı değilse insanların başarı kapasitesi ve başarı iştahı da eşit değildir. Onlara kendi değerlerini ve isteklerini dayatmana gerek yok. Başarı piramidi hiçbir zaman düzleşmeyecek.

Mümin SEKMAN (Aralık 2017)
Kaynak: www.muminsekman.com

Hiç yorum yok:

EN ÇOK OKUNANLAR