Günlük koşuşturmalarımız içerisinde yaşamı ne denli bol keseden
harcadığımızı hiç düşündünüz mü? Sürekli bir yerlere yetişme, bir
şeyleri yetiştirme telaşı içindeyiz, hepimiz.
Saatlerimizi sabahın
erken saatlerine kurarken aklımızda işe, okula, sınava, görüşmelere,
otobüse, trene yetişmekten başka birşey olmuyor. Çoğu kez 24 saatin
yetmediğinden yakınıyoruz. Yapılacak onca iş, çözüm bulunacak onca sorun
bizi bekliyor diye neredeyse uyku sırasında bile ertesi günün
planlarını yapıyoruz. Her yeni güne bir önceki günden arta kalan işlerle
başlıyoruz ve bu koşturmaca çoğu kez yaşantımız son buluncaya değin
sürüyor.
Yaşamı dolu dolu yaşamak bu mu acaba?
Hiç düşündünüz mü,
en son ne zaman çıplak ayakla kumların, çimenlerin üzerinde yürüdünüz?
En son ne zaman uzanıp mavi göğün altına bulutların nasıl hareket
ettiğine baktınız? Gece geç saatlerde evinize dönerken "Ne güzel, bu
gece dolunay var mı?" dediniz, yoksa o gün yetiştiremediğiniz işlerinize
ertesi gün nasıl başlayacağınızı, ödenecek borçlarınızı, çalışılacak
derslerinizi mi düşündünüz? Yalnızca gün doğumunu izleyebilmek için
saatinizi sabahın beşine kurdunuz mu hiç?
En son ne zaman yeni doğmuş bir bebeğin süt kokan tenini kokladınız?
Bahçenize bir tohum atıp ne zaman yeşerecek diye heyecanla beklediniz mi?
En
son ne zaman sevdiklerinizin gözlerinin içine bakarak, ellerini tutarak
sevgi sözcükleri söylediniz? Yoksa sevgi sözcükleri de yapılması
gereken işler, söylenmesi gereken "Günaydın" lar, "İyi akşamlar" gibi mi
söylendi? Yalnızca güne hazırlanmak amacıyla bakımınızı yapmak için mi
baktınız aynalara yoksa zaman zaman kendinizle gözlerinizin içine
bakarak hesaplaşmak, kendinize sevgiyle bakmak için de kullandınız mı
aynaları?
Saatlerinizi bol keseden harcarken "sevgiye ve yaşama" ne kadar zaman ayırdığınızı hiç düşündünüz mü?
Ben
bu hafta sonu saatimi "yaşama" kurdum. Saatin zilini duyunca heyecanla
fırladım yataktan. Saat sabahın beşi. Gecikmiş olma korkusuyla pencereye
koştum. Gökyüzünde gecenin koyu karanlığı yok. Battaniyeme sıkıca
sarılıp heyecanla karşıki dağlara bakmaya başladım. Lacivertten açık
maviye dönüşmeye başladı gökyüzü. Sonra açık maviden göz alıcı beyaz bir
ışığa. Dağın ardından alevler yükselmeye başladı birden. Sarıdan
turuncuya, turuncudan kızıla, kızıldan göz kamaştırıcı bir ışığa
dönüşerek "Merhaba" dedi güneş. "Merhaba yeni gün", "Merhaba yaşamak."
"Yaşamı dolu dolu yaşadım" diyebilmek için, arada bir saatlerimizi "yaşama" kurmaya ne dersiniz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
EN ÇOK OKUNANLAR
-
İnsanlara kendimi zorla sevdiremeyeceğimi öğrendim. Yapabileceğin tek şey sevilebilecek biri olmak. Gerisi onlara kalmış... İnsanlar...
-
Bir gün bir anne, yanına oğlunu alarak Gandhi’yi ziyarete gitmiş. Annenin amacı, dünyanın en büyük liderlerinden biri olan Gandhi’den y...
-
“Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyer...
-
*Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, kayıp bir ruhtan kaynaklanır. *Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da b...
-
Bir filozof, "Hayat doğduğumuzda hepimize bir mermer bloğu verir. Bazılarımız ondan güzel bir heykel yaparız, bazılarımız ise hoyra...
-
Eşekli Kütüphaneci - Ahmet Şerif İzgören'den Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’n...
-
Önce evlendigimizde hayatin daha iyi olacagina inandiririz kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocugumuz dogduktan hatta ardindan bir tane...
-
Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış. "Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor. - "Ama sevgi nedi...
-
SEVMEK bir sanat mıdır? Eğer öyleyse bilgi ve çaba gerektirir. Yoksa sevgi rastlantıya bağlı olarak talihli kişilerin 'başına gel...
-
Profesör Üstün Dökmen, "Hayvan" dergisinde yayımlanan röportajında, "Yere düşen ekmeğin üstüne basan insan görmedim ama ye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder