Genç ve idealist okurlardan bazen mail
geliyor: “Kitabınızı okudum ve çok beğendiğim, hayatımda çok büyük
değişimler oldu. Birçok arkadaşım sizden habersiz yaşıyor, kendini geliştirme
tekniklerini bilmiyorlar. Lütfen okulumuza gelip konuşur musunuz?”
İdealizm ile realizmin iç
çatışmasını yaşadığım anlar bunlar. Her defasında tek tek açıklamak yerine,
konuyla ilgili bir makale yazmak daha doğru olabilir.
Eminim sizler de bu çatışmanın
farklı örneklerini yaşıyorsunuzdur. Bu tür durumlarda kendi kendinize
sorarsınız; “İnsanlara rağmen insanlar için iyi bir şeyler yapmalı
mı?”
Kendisi için hiçbir şey
yapmaya niyetli olmayan insanlar için bir şey yapmaya gerek var mı? “Kendine
yardım” etmeye niyeti olmayan insanlara yardım etmek, idealizm midir yoksa emek
israfı mıdır?
Eğer bu insanlara iyi niyetli
bir şekilde bakarsak, “yapmıyorlar çünkü bilmiyorlar” diye düşünürüz. Oysa,
yeterince tecrübe kazandıktan sonra, “yapmıyorlar çünkü yapmak istemiyorlar”
noktasına varırız.
Yolun başındayken,
“yapmıyorlar çünkü bilmiyorlar” noktasındaydım. Çünkü Türkiyede sadece 25
kendini geliştirme kitabı vardı. İnsanlar bilmedikleri bir şeyi isteyemezdi.
İstemedikleri şeyi öğrenemezdi. Öğrenmedikleri şeyi uygulayamazdı.
Sürekli şöyle düşünüyordum:
“İnsanlar yanlış kararlar alıyorlar, çünkü doğru
ve etkili karar alma yöntemlerini anlatan kitapları okuyamıyorlar. Çünkü bu
kitaplar Türkçede yok!”
“İnsanlar derslerde başarısız oluyorlar, çünkü
öğrenmeyi öğrenme üzerine geliştirmiş teknikleri anlatan kitapları
bulamıyorlar.”
“İnsanlar iletişim becerilerini bilmiyorlar çünkü
bu konudaki fikirleri okuma şansları yok.”
Bu düşüncelerle hukuk
diplomamı kenara atıp, kişisel gelişim tekniklerini yaygınlaştırmak için
çalışmaya başladım. Onlarca şehir ve ilçede seminer verdim. Kitaplar yazdım.
Uzun süre birinci sınıf bir idealist gibi yaşadım. Ev kiramı ödeyemiyordum ama
günlerim evdenden çok farklı şehirlerde konferanslarda geçiyordu.
Zamanla kendini geliştirme
türünde kitapların sayısı 2500’e ulaştı. İnternetin ortaya çıkmasıyla, her
türlü bilgi erişilebilir hale geldi. Kendini geliştirme ve sosyal
başarı bilgisine ulaşmakta fırsat eşitliği sağlanmış oldu.
Peki insanların ne kadarı bu
fırsatı kullandı? Çok azı! İşte benim dramım burada başlıyor. Sokrates de
insanların bilinçlendirilirse, değişip gelişeceklerine inanıyordu. Oysa
karşınıza alın bir sigara tiryakisini ve sigaranın zararları hakkında
“bilinçlendirin.” Çoğu ne mi yapacaktır? Dışarı çıkıp bir sigara daha içecek,
kaygısı arttığından daha da derine çekecektir! Hepsi demiyorum ama çoğu
sigarayı bırakmayacaktır. Üzgünüm ama Sokrates ve franszı aydınlanmacıları
önemli oranda yanılıyordu! Davranışsal ekonomi biliminin defalarca kanıtladığı
gibi, insanların asıl sorunu “bilinçlenme” değildir. İnsanların çoğu,
çoğunlukla doğrusunu bilir ama yanlışını yapmaya devam ederler.
Somonlu brokolinin çok
“besleyici” olduğunu, hamburgerin ise “kilo aldırdığını” bilen şişman birinin,
sürekli hamburger yemeye devam etmesine ne demeli? Aynı şekilde insanların çoğu
ilginç ama çöp fikirlere, yararlı bilgilerden daha fazla değer verir.
Sistematik olarak hatalı karar veren insanlar, “doğru karar verme teknikleri”
üzerine bilgilendirici kitap ve makaleler okumak yerine, interneti ünlülerin
sevgililerini araştırmak için kullanır. Herkes böyle yapmıyor ama çoğunluk
böyle yapmaya devam ediyor.
Bu dünyada bazı insanlar
gelişmek için değil, geride durmak, hatta gelişenleri de engellemek için yaşar.
Bu insanlar zamanını, zekasını ve emeğini boşa harcarlar. Bu sanıldığı gibi
“bilinçsizlik” sonucu değildir, gayet bilinçli bir karardır. Bu
tutumları hataları değil tercihleridir. Düşüncesizlikten doğan
gafletleri değil, kasıtlı kararlarıdır.
Güçlü bir örnek üzerinden her
şeyi anlatayım. Google yılbaşı geldiğinde “yılın en çok aranan” kelimelerini
yayınlar. Orada hiçbir zaman “başarı taktikleri”, “başarı öyküleri”, “kendini
geliştirme metotları”, “verimli ders çalışma yöntemleri” gibi faydalı
kelimeleri görebilir misiniz? Elbette hayır.
Google’ın arama
istatistikleri, bir toplumun kültürel odak noktasını net olarak gösterir. O
toplumun neyi önemsediği kadar, neye karşı sistematik olarak kayıtsız kaldığını
da gösterir.
Türk insanının, “kendini
geliştirmek”, “işini iyi yapmak” ve “mesleğinde başarılı olmak” konusuyla
ilgisini merak ettiniz mi? Google’ın “hangi kelime kaç adet aranıyor” paneline
girip, tek tek ölçtüm.
Halkımızın kariyer konusunda
neye ne kadar önem verdiğini, anahtar kelimelerin arama sıklığından
anlayabilirsiniz. 24 Aralık 2017 itibariyle sonuçlar şöyleydi.
1.
“Para” kelimesinin aylık arama sıklığı: 450,000 adet.
2.
“İş” kelimesinin aylık arama sıklığı: 201,000 adet.
3.
“Eğitim” kelimesinin aylık arama sıklığı: 27,100 adet
4.
“Kişisel Gelişim” kelimesinin aylık arama sıklığı: 22,200
adet
5.
“Başarı” kelimesinin aylık arama sıklığı: 18.000 adet.
6.
“Başarı duası” kelimesinin aylık arama sıklığı 9,900
adet.
7.
“Başarı hikayeleri” kelimesinin aylık arama sıklığı:
8,100 adet
8.
“Azmin zaferi” kelimesinin aylık arama sıklığı 320
adet!
9.
“Başarı kitapları” kelimesinin aylık arama sıklığı 260
adet!
10. “Başarı
taktikleri” kelimesinin aylık arama sıklığı 30 adet!
Gelelim Türk insanın çok
aradığı, çok sevdiği ve çok ilgilendiği konulara. Beyin enerjisini odakladığı
konular bunlar:
1. “Oyunlar”
kelimesinin aylık arama arama sıklığı 6,120.000 adet.
2. “Galatasaray”
kelimesinin aylık aranma sıklığı 4,090,000 adet
3. “Fenerbahçe”
kelimesinin aylık aranma sıklığı 3,350,000 adet.
4. “Araba
oyunları” kelimesinin aylık aranma sıklığı 3.350.000 adet.
5. “Dizi
izle” kelimesinin aylık aranma sıklığı 2.740.000 adet.
6. “Nefis
yemek tarifleri” kelimesinin aylık aranma sıklığı 823.000 adet.
7. “Aleyna
Tilki” kelimesinin aylık aranma sıklığı 823, 000 adet.
8. “Recep
İvedik 5 izle” kelimesinin aylık arama sıklığı 550,000 adet.
9. “Şeyma
Subaşı” kelimesinin aylık aranma sıklığı 301, 000 adet.
10. “Kurtlar
Vadisi” kelimesinin aylık aranma sıklığı 301,000 adet.
Bu sonuçları görünce,
gerçekten kızıyorum. Zamanını, zekasını ve enerjisini yukarıdaki boş şeylere
harcamakta hiçbir sakınca görmeyen, buna karşın başarı üzerine sistematik bir
ders vermeye kalkıştığınıza gözlerini devirerek dinleyen insanlar için, neden
bir şey yapmak zorundayız ki? Bırakın aptalca tutumlarının ve saçma
seçimlerinin sonuçlarını hayatlarında yaşasınlar! Onları kendilerinden korumaya
gerçekten gerek var mı? Bu kadar merhametli olmak, marazi (hastalıklı) bir
tutum değil mi?
Mantıklı her fikri “sıkıcı”
bulan bu insanları kazanmak için, onların dikkatlerini çekmek adına
“soytarılaşmaya” ne gerek var? Her insan başarıya dair inançlarının sonuçlarını
kendi hayatında yaşar. Bırakalım bu insanlar da “hata yapma haklarını”
kullansınlar!
Birkaç yıl önce bir karar
aldım: Başarıyla hiçbir ilgisi olmayan insanlarla, benim de ilgim yok artık.
Tembel tavuklara uçma dersleri vermenin anlamı yok. Onlara harcayacağınız
zaman, kartalların eğitiminden çalınmıştır. Başarı merkezli yaşayan insanları
hayatımın merkezine koydum. “Başarmak için doğanların yazarı” kelimesinin,
ruhumun karşılığı olduğunu düşünüyorum.
Başarı bilgisine ulaşmakta
fırsat eşitliği sağlamaya tüm ruhumla inanıyorum. Tüm tamanımı buna
harcıyor, kitaplarımı bunun için yazıyorum. Yoksul ve eğitimsiz ailenin çocuğu
olarak doğsa da, kendini eğiten ve geliştiren gençleri tüm gücümle
destekliyorum.
Buna karşın kendini geliştirmekle
en uzak bir ilgisi olmayan, hatta “kişisel gelişim” kavramından nefret
eden insanları kazanmak için bir şeyler yapmayı başka arkadaşlara
devrediyorum. Ben kasıtlı olarak en geride kalanların değil, kararlı
bir şekilde en önde gidenlerin mentorü olmak istiyorum. Beni bu
insanlar heyecanlandırıyor. Bu insanlarla gerçek bir fark yarattığımı
görüyorum.
Sınırsız kaynaklarım yok. Bu
hayatı 1 milyon yıl yaşamayacağım. Elimdeki zamanı, bilgiyi ve enerjiyi
“herkese ve her kesime” değil, başarı merkezli yaşayan insanlara harcamalıyım.
Buna verimli idealizm diyorum.
“Kör idealizm” doğru bir şeyi
yapmaktan aldığı güçle, akıllı ve verimli davranma gereği duymaz. Verimli
idealizm ise, sürdürülebilir ve hak edilmiş sonuçların peşindedir.
En baştaki konuya dönecek
olursak, beni okuluna davet eden genç arkadaşım! Senin birinci işin kendini
geliştirmektir. Arka sıradakileri geliştirme düşüncesini unut ve sen kendi en
iyi versiyonuna yoğunlaş. O insanları kazanmaya çalıştıkça hız kaybedecek,
hayallerinden de geri kalacaksın. Nasıl ki herkesin boyu, zekası, ayak numarası
aynı değilse insanların başarı kapasitesi ve başarı iştahı da eşit
değildir. Onlara kendi değerlerini ve isteklerini dayatmana gerek
yok. Başarı piramidi hiçbir zaman düzleşmeyecek.
Mümin SEKMAN (Aralık 2017)
Kaynak: www.muminsekman.com